KUAFÖR SALONLARINDAN YAZARLIĞA YOLCULUK! - Sizi A Kalemlerde genelden hayatın içinden yüzümüzü güldüren hikâyelerle tanıdık. Öncelikle sizin yazarlığa gelene kadar ki hikâyenizi merak ediyoruz. Nereden başladı yolculuk? - 1971 yılında Kayseri 'de doğdum. Beş kız kardeşin dördüncüsüyüm. Evliyim ve bir kızım var. Ailemizde edebiyat yönü güçlü olan kimse annemdi. Yaşadığı coğrafyayı, ailesini, hayallerini ve kırgınlıklarını dile getiren şiirler yazardı. Otoritesini korumak adına sert biriydi ama aynı zamanda da eğlenceliydi. Annemin komik hali arkadaşları gelince ortaya çıkardı. Orta oyunu izler gibi seyrederdik uzun kış akşamlarında. Annem mukaddime bölümünde bir şiirle karşılardı misafirini, ardından tombiş ve kurnaz Fatma teyzemiz alırdı sözü, hemen duruma uygun doğaçlama maniler söyleyip anneme cevap verirdi ve herkesi güldürürdü. Muhavere bölümümde Hacer teyzemiz de konuya dâhil olur fasıl başlardı. Babalar ve çocuklar izleyiciydik. Hayatın içinden yüzümüzü güldüren hikâyeleri ilk onlarda gözlemledim sanırım. Orta okul yıllarım maalesef seksen darbesinin toplumda yarattığı kaos içinde heba oldu. Ev içinde kardeşlerimle paslaşarak okuduğumuz kitaplar tek tesellimizdi. Lise yıllarımda en çok Ümit Yaşar Oğuzcan'dan etkilenip yazma isteği gelişti bende. Orhan Veli, Yahya Kemal Beyatlı, Nazım Hikmet edebiyat sevgimi perçinleyen isimler oldu. Yaşar Kemâl'in, İnce Memed adlı romanı da beni hikâyeciliğe sevk eden, en çok etkilendiğim eserlerin başında gelir. Liseye giderken, üniversiteyi kazanamazsam, artık dışarı çıkamayacağımı öğrendiğim gün okulu bırakıp çalışmaya karar verdi. Çırak olarak girdiğim kuaför dükkânını satın alıp otuz yıl işlettikten sonra emekli oldum. Şimdi geriye dönüp yarım bıraktığım liseyi tamamlamaya çalışıyorum. Benim edebiyat yolculuğum kuzenim yazar Yeşim Monus ve kız kardeşim Zeliş' in destek ve cesaretlendirmeleriyle bir ivme kazansa da, Selim Tunçbilek hocamın “Yazar Okulu” projesinde yazdığım ilk hikâyeye şu yorumu yapmasıyla başlar. "Gelecekte iyi bir hikâyeci olacağınızdan eminim dilerim yıllar beni yanıltmaz". Mesleklerin yazıya yansıması çok sınırlı kalıyor, bu çerçevede yalnızca kuaför salonlarından yansıyan bir hikâye var mı bilmiyorum. Sizin hikâyelerinizi okuyunca bunu düşündüm ne dersiniz? Bu konuda siz böyle bir çalışma düşünüyor musunuz? -Yazdığım her hikâyede mesleğimin yansımaları var elbet. Denemelerim mevcut ama henüz tam bir salon ve insan hikâyesi yazmadım. Bir usta, çırak, anne, eş, evlat olarak çok fazla gözlemlerim var. Kapıdan giren her müşteri bir hayat hikâyesidir. Umarsız, kaygısız paylaşır her derdini. Yıpranmış, yorgun saçları kesilip atılırken, ruhları da arınır farkında olmadan. Kartları limitsiz ama özgürlükleri kısıtlı olanlar, dünyaya boş verenler, ,kurallısı kuralsızı, koltukta uyuya kalan çocuk gelin, küllerinden yeniden doğanlar, yalnız kalpler, ilkbaharını yaşayan âşıklar, şiddet görenler, yolu gurbete düşenler... Bir de madalyonun öbür yüzü var; çalışanlar, emekçiler, patronlar, hak, hukuk. Anlayacağınız salonlar bir değirmen. Bazen yavaş bazen hızlı dönen kendince bir dünya. Anlatacak yazacak çok şey var elbet. Nazım Hikmet 'in dizelerinde gizlidir kadın "Ve kadınlar bizim kadınlarımız : korkunç ve mübarek elleri ince ,küçük çeneleri , kocaman gözleriyle anamız, avradımız ,yarimiz ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ...........""
-Sizden önce dergi kadronuzda yaptığımız söyleşilerde, atölye çalışmalarına çok vurgu yapıldı. Neler yaptınız? Neler kazandınız orada? - Atölyenin benim gibi yolun başında olanlar, yani işin tekniğini bilmeden yazanlar için ayrı bir önemi vardır. Hikayeyi not alarak dinlemek, empati kurmak, seçici ve eleştirel dinleme gibi teknik konuları burada öğrendim. Tüm bunların yanı sıra, yazma aşamasında bir hikâyedeki açık ve örtük iletiler yazarın bakış açısı, dönemin sosyal kültürel ve siyasal hayatı nasıl yansıttığı, işlenilen konuya göre hikâyenin olay örgüsü ve kurgu belirleme, başlık ve içerik arasındaki uyum, tutarlılık açısından paragraflar arasındaki bağlantı gibi teknik konuları da atölye çalışmalarımız sayesinde öğrendim. - Hikâyelerinizde daha çok aile içi kırgınlıklar ve acılar yer alıyor bunu neye bağlıyorsunuz? - Benim gibi ataerkil ailelerde büyüyen çocuklar, illaki kırgınlıklara, kavgalara şahit olmuşlardır. Ailemden şiddet görmedim hiç annemizin bir iki tokadının dışında, ben kadınları güçlü bir ailede büyüdüm dolasıyla feminist duygularla şiddete maruz kalan kadınlar ve çocukları içselleştirmiş olabilirim. Zira otuz yıldır işim gereği her tür meslekten okumuşu, okumamış, yaşlısı, genci şiddet gören insanların önce anlattıklarını dinledim sonra gözlemledim. İnsan her durumda yaşayabilirmiş. Gözlerinde korku vardı, saçını taramak için elimi uzattığımda vuracak diye sakınan çocuğu gördüm. Evladından dayak yiyen annenin morarmış suratını gördüm. Benim ki mesleki deformasyon sanırım. - A Kalemler derginiz üzerine konuşmak istiyorum. Nasıl buluyorsunuz derginizi? Gelecek yıl beş dalda on ödül vereceğinizi duyurdunuz. Adından söz ettiren bir dergi, yazar okulundan bu çizgiye geleceğinizi düşünür müydünüz? - A Kalemler dergisi cesur gündemi yakalayabilen hem de edebiyatın her türünden yazılarıyla bu günü geçmişi ve geleceği harmanlayıp köprü kurabilen ve her biri kendi alanında başarılı yazar kadrosuyla kurumsallaşma yolunda çok değerli bir edebiyat dergisi. Yakın zaman da yurt genelinde de adından söz ettireceği aşikâr. Yazar Okulun’ dan A Kalemler dergisinde hikâye yazmaya kadar uzanacağımı hiç düşünmemiştim doğrusu. Kalıcı ve layık olma adına kendimi geliştirmeye devam ediyorum. Ben kendimi misafir olarak görüyorum, dilerim ev sahibi de olabilirim. A Kalemler geleceği hedefleyen bir dergi. Bu yolda yürümek isteyen ve edebiyat sevdalılarını daha da cesaretlendirip başarıyı alkışlamak ve yeni yetenekleri topluma kazandırmak adına da atılmış güzel bir adım ödül vermek. Yazarlıkta geleceğe dönük çalışmalarım arasında bir film senaryo çalışmam var. Onu beyaz perdede izlemek en büyük hayalim. Bir roman ve roman olmaya aday bir hikâyem var, ara ara kısa hikâyeler yazmaya da devam ediyorum. Bazen skeç ve fabl denemelerinde oluyor, ileride çocuk tiyatrosu için de bir şeyler yazmak istiyorum. Emeği geçen herkese ve A Kalemler dergisinin kalbi Selim Tunçbilek hocama da teşekkür ediyorum. |
1300 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |